"Akademi, bilgi üretmenin ötesinde özgür düşünceyi de savunmalıdır"
"Akademi, yalnızca bilgi üreten ve aktaran bir kurum olmanın ötesinde, toplumsal mücadelelere duyarlı, özgür düşünceyi savunan ve hak ihlallerine karşı ses çıkaran bir yapı olmalıdır."

Fotoğraf:Evrensel
ODTÜ'den bir araştırma görevlisi
18 Mart Salı günü, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun da aralarında bulunduğu 28 kişinin diplomasının iptal edilmesiyle başlayan süreç, ertesi sabah 105 kişinin gözaltına alınmasıyla daha da sertleşti. Tek adam rejimi, yargıyı bir sopa olarak kullanarak baskıyı artırırken, pek çok üniversitede öğrenciler direnişe geçti. Ancak bu eylemler polis şiddetiyle bastırılmaya çalışıldı ve bu uygulamaya devam ediliyor. Öğrenciler, mücadelenin yalnızca akşam saatlerine sıkışıp kaldığında istenilen değişimin tam olarak elde edilemeyeceğini dile getiriyorlar. Bu yüzden eğitimi boykot ederek hayatı durdurabileceklerini vurguladıktan sonra "Genel grev, genel direniş" sloganlarıyla meydanlarda ve kampüslerde bir araya gelerek kararlılıklarını ortaya koyuyorlar. ODTÜ öğrencileri ise bu süreci büyütmek ve akademiyi de dahil etmek için bölümlerindeki hocalarıyla tek tek buluşmalar gerçekleştirdi. Bu görüşmelerin ardından bazı bölümlerde bölüm hocalarıyla öğrencilerin bir arada toplandıkları forumlar gerçekleştirildi. Bazılarında ise bu forumlar planlanıyor. Sürecin daha da geniş bir katılımla örgütlenmesi açısından akademisyen-öğrenci toplantıları bayağı önem taşımaktadır. Bu toplantıların planlanması ve süreçlerin ilerletilmesi noktasında ise araştırma görevlilerinin aktif görevler almak açısından ileriden tutumlar aldığını da belirtmek gerekiyor. Öğrencilerin istikrarlı olarak süreci örgütlüyor olmaları sayesinde Eğitim-Sen ve Orta Doğu Öğretim Elemanları Derneği toplantılar düzenledi. Eğitim-Sen’in toplantısında, üyeleri baskılara karşı bir günlük iş bırakma kararı alınması gerektiğini dile getirdi. Ancak iktidar, süreci daha da sertleştirerek Eğitim-Sen’in bu kararına soruşturma açtı. Bu soruşturma, akademik özgürlüğe ve sendikal haklara yönelik açık bir saldırıdır. Eğitim-Sen’in iş bırakma çağrısı meşrudur ve bu soruşturma hükümsüzdür.
Çoğunluğu ÖED üyesi olan ODTÜ'lü akademisyenler; eylemliliklere nasıl dahil olabileceklerini tartışmak üzere pazartesi günü araştırma görevlileri, öğretim görevlileri ve öğretim üyelerinin katılımıyla bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantıda, akademinin rolünün yalnızca öğrencileri vicdanen desteklemekle sınırlı kalmaması gerektiği vurgulandı. Mücadelenin eğitimden tamamen vazgeçmek anlamına gelmediği, aksine bunun bir yaşam hakkı mücadelesi olduğu üzerinde duruldu. Güvencesiz ve baskıcı uygulamaların olduğu bir ortamda eğitimin normal seyrinde devam etmesinin mümkün olmadığı dile getirilirken eğitimin ancak demokratik ve sağlıklı koşullarda devam edebileceği söylendi. Toplantıda bulunan herkes sürecin aslında diploma iptalleriyle birlikte akademiyi de doğrudan hedef aldığı gerçeğinin göz ardı edilmemesi gerektiği konusunda hemfikirdi. Tartışmaların sonucunda, akademisyenlerin ortak bir metin hazırlayarak basın açıklaması yapması kararlaştırıldı. Bugün, rektörlük binasına inen merdivenlerin yanında gerçekleştirilen basın açıklamasında, tek adam rejiminin üniversitelere kayyum atamaları yoluyla antidemokratik uygulamaları, diploma iptalleri, hukuksuz gözaltılar ve tutuklamalar, öğrencilere yönelik polis şiddeti sert bir dille eleştirildi.
Bu süreçte akademinin rolünün ne olduğunu tartışmak da büyük önem taşımaktadır. Akademi, yalnızca bilgi üreten ve aktaran bir kurum olmanın ötesinde, toplumsal mücadelelere duyarlı, özgür düşünceyi savunan ve hak ihlallerine karşı ses çıkaran bir yapı olmalıdır. Ancak günümüzde, akademisyenlerin hem maddi hem de akademik özgürlükleri giderek daha fazla kısıtlanmaktadır. Her geçen gün hakları gasbedilen akademisyenler, bilimsel araştırmalarını sürdürebilmek için son derece sınırlı bütçelerle yetinmek zorunda bırakılmaktadır. Üniversitelerde yürütülen araştırmaların büyük çoğunluğu, sermayenin talepleri doğrultusunda şekillenmekte ve kamusal yarar yerine piyasanın ihtiyaçlarını karşılamaya yönelmektedir. Bağımsız, eleştirel ve toplumun geniş kesimlerinin faydasına olacak bilimsel çalışmalar ise fon bulmakta zorlanmakta, hatta doğrudan engellenmektedir. Bununla birlikte, kayyum rektörlerin atanmasıyla birlikte akademisyenlerin maruz kaldığı baskılar daha da artmış, mobbing sistematik hale gelmiştir. Bilim insanları, yalnızca akademik çalışmalarını yürütürken değil, akademide var olma mücadelesi verirken de ciddi engellerle karşılaşmaktadır. Akademik özgürlüğü savunan, eleştirel düşünceyi destekleyen akademisyenler keyfi soruşturmalar, görevden uzaklaştırmalar ve işten çıkarmalarla susturulmaya çalışılmaktadır.
Bu noktada, yukarıda da vurguladığımız gibi, bu mücadele yalnızca öğrencilerin değil, akademinin kendisini var etme mücadelesidir. Üniversiteleri iktidarın kontrolüne bırakan, akademiyi piyasanın ve siyasetin hizmetine sokan bu sürece karşı akademisyenlerin birlikte hareket etmesi hayati önem taşımaktadır. Akademisyenler hem birbirleriyle dayanışma ağlarını güçlendirmeli hem de akademik özgürlüğü savunan örgütlü birliklerini genişletmelidir. Ancak bu şekilde; akademiyi özgür, eleştirel ve toplumsal faydayı gözeten bir yapı olarak yeniden inşa etmek mümkün olacaktır.
Evrensel'i Takip Et